(yaşça) Küçük oğlum, eğitiminde bir kategoriyi daha geride bırakarak lise yıllarına başlamak için bir adım daha attı. Bir iki yan binada arkadaşlarıyla birlikte, ortaokuldan mezun olmalarını kutluyorlar. Hem de şehrin öbür tarafında... Bugün evden çıkarken böyle bir planım yoktu ama her nasıl olduysa işte, kendimi şehrin o öbür tarafında buldum :) Güvenlik nöbeti tutuyorum kendimce...
Zamanlama olarak biraz kafa dağıtsınlar diye düşünmüş okul yönetimi. İyi de etmişler aslında çünkü henüz daha esas sıkıntılı süreci yani liseye geçiş sınavını atlatamadı. Ama onu da başarılı bir şekilde geçeceğine inanıyoruz. Hele ki onun hayatıyla karşılaştırınca uzunca sayılabilecek bir süredir ana konumuz, nasıl bir yer kazanacağı iken...
Düşününce, ne kadar gerginlik yaşadığını anlayabiliyor insan. Bir yandan fiziksel olarak büyümek, bir yandan duygusal olarak hem büyümek, hem girdaplarda boğulmadan ilerlemeye çalışmak, e bir de bu, hayatının düzenini kuracağı mesleği hakkında eğitim alacağı üniversiteye en iyi şekilde hazırlanacağı liseye karar vermek, daha da önemlisi oraya girebilmeye hak kazanmak...
Çocuklarımızı çok erken zamanlarından itibaren çok acımasız bir yarışa sokuyoruz ne yazık ki...
Doğal olarak olabilecek en iyi koşullarda eğitim almalarını ve hayata bir-sıfır önde başlamalarını istiyor insan. Ama ne pahasına...
Neleri kaçırdığının o da farkında değil, biz de... Hayatının normali böyle olunca insan dışında kalan her koşulu anormal olarak değerlendiriyor ne yazık ki...
Uzun uzun eğitim sistemini daha doğrusu karmaşasını eleştirecek değilim ama bir şeylerin yanlış olduğu kesin.
Böyle bir ortamda genç olmak daha çok ilgimi çekiyor şu anda...
İletişimin bu kadar hayatı kuşattığı bir dünyada oğlumun sesini ne kadar duyabiliyorum. Sesini çıkartıyor mu, kendisini nasıl ifade ediyor... Öyle kuşak çatışması birbirini anlayamamak diye bir durum olmamasına ve gözlemleyebildiğim kadarıyla diğer baba oğullara göre iyi de anlaşıyor olmamıza karşın, yine de eksik kalan bir şeyler var içimde...
Belki de sürekli bir sarıp sarmalama isteğinden kaynaklanıyordur...
Aslında yürümeyi konuşmayı nasıl öğrendiyse hayatın kalanını da kendisi deneyimleyerek öğrenecektir. Bunda şüphe yok... Da endişe var işte :)
Gözümün önünde şekilleniyor olması da ayrı heyecan verici bir durum. Abisinin (ağabeyi yazmayı da biliyorum, sadece komik geldiği için kullanmıyorum) bu zamanlarına tanık olma fırsatım olmadı mesela...
Etrafında olup bitenlere verdiği tepkilerin içinden, yaşının etkilerini çıkarttığın zaman, bildiğin büyük adam işte :)
Akşam yemekleri sırasında haber bültenini mümkünse kapattırması, telefonuyla sürekli birileriyle iletişim halinde olması, (ki bazen ben de odasındayken mesaj gönderiyorum, bağırmaktan iyi neticede...) ara verdiği piyano çalma işine geri dönmesi, kurt köpeği istemesi :)
Hepsinin içinde kenarında köşesinde bir birey olarak haklı talepler de var, çocuksu yönler de. Yarım yüzyıla yaklaşan bu yaşımda benim de zaman zaman çocukça davrandığım doğrudur... Seviyorum çünkü...
İnsan bir iki mili saniye için bile olsa sorumluluklarından arınmak istiyor...
O ne yapmayı özleyecek şimdiden kestirmek mümkün değil ama ben, yazın öğlen sıcağında balkonda siestaya dalarken dinlediğim cırcır böceklerinin sesini özlüyorum mesela... Camlı kapının rüzgardan hafif sallanışıyla tavana yansıyan ışık oyunlarını bir de...
Bu yazıya geçen hafta başlamıştım, başta geçen sınav da 5,5 saat sonra başlayacak... O da rahatlayacak nihayet... Bir iki yıllığına ama... Sonra da üniversite çılgınlığı var sırada...
Ben nefes almaya devam edeyim de, bakarız çaresine...
Bu satırlardan babamı çokça yad etmişimdir. Şimdi de sonraki kuşağa sevgilerimi iletme zamanı.
Oğullarım sizi çok seviyorum.