13 Haziran 2013 Perşembe

Orantısız Güç

Dillerden düşmeyen "orantısız güç" ne menem bir şeydir?

Bunun üzerinden, 140 karakteri ziyadesiyle aşan bir yazı oldu :) Ama okunuyor yani korkmayın...

Açıklaması aşağıda*, kısaca denkliğin her iki tarafı da aynı birimden değilse zaten oran ve orantıdan bahsedilemez...

Devletin olması gerekirken, hükumetin polisi şeklinde davrananlar, (devletle hükumeti de karıştırmayalım) günlerdir ve halen, kullandığı yöntemlerinde matematikle açıklanamayacak bir çokluk kullanmaktadır.

Devlet, kurumlarıyla tarafsız olması gereken, birbirinden bağımsız, yasama, yürütme ve yargıdan oluşan mekanizmalar bütünüdür.

Yargı, tıpkı sağlık alanında olduğu gibi, karşısına gelen vatandaşlara tarafsız ve eşit muamele göstermesi beklenen, konusunda uzman "yargı çalışanlarınca" verilen bir "hizmettir".

Yasama, bizim için 76 milyon insanın her seferinde bir araya gelemeyeceği için, aralarından "seçilen vekillerce" yürütülen, toplumun tümüne ait, çağdaş, evrensel değerlerle çelişmemesi gereken yasalar, kararlar ve düzenlemelerden ibarettir. Bizim sistemimizde sadece hükumetin değil, meclisin büyük çoğunluğunun verdiği kararlar geçerlidir.

Yürütme, (çalma değil, uygulama anlamında) devletin diğer organlarının "yasal çerçeveler içinde" işlemesini sağlayacak olan kadroların üstlendikleri "görevdir". Sağladıkları seçim başarısına istinaden, siyasi partilerden birine bu görev Cumhurbaşkanı tarafından verilir (gerekirse alınabilir de). Buna da hükumet denir.

Hükumet, sadece kendisine yasalarla çizilmiş hatlar içinde hareket edebilir. Yargıya, yasamaya ve toplumun tamamına karşı "sorumludur". Böylesine kısıtlanmış bir göreve gelmek ya da o görevde kalmak için bazıları neden bu kadar heveslidir? O da başka bir makale konusu...

...
Rahmetli babamın bir sözü vardı. Benim yeni yeni aklımın ermeye başladığı zamanlara denk geliyordu icraatın içinden programlarının tv(ler değil 1 tane vardı)de yer alması... Hiç unutmuyorum, oğlum demişti, şimdi ben, şehir kulübünde sandalyenin üstüne çıksam, desem ki; bugün oğluma pantolon aldım, arabamın taksiti bitti, yarın da eşime bir araba daha alacağım... Olur mu hiç? Ayıptır... Bu söylediklerini yapmak zaten görevleri...
Evet, bizim toplumumuzda böyle konularda övünmek, ayıptır...
...

Güncele dönecek olursam;

Bugünlerde de bazı rakamlar havalarda uçuşuyor. Hükumet etmekle görevli kişiler, milyarla ifade bulan ağaç diktiklerinden dem vuruyorlar... E aferin... Ama bu hepi topu beş yüz küsür başka ağacın yaşamına son verme hakkını vermez ki...

Aynı kişilerin "Yaradılanı severiz, Yaradan'dan dolayı" demelerini nereye koyacağız?

Bir de şöyle bakalım,
- Efendim biz 400 tane kadın doğum ve anne sağlığı hastanesi yaptık. Her biri 30bin metrekare...
+ Eeee?
- E'si, yarın sabah, zaten 70 yaşına gelmiş 1000 kişiyi öldüreceğiz...

Ne farkı var!

Polis, işin en başında malum sürecin içine dahil olmak zorundaydı. Ama "çevreci bir protesto" eylemi gerçekleştiren halkı gaz ve basınçlı su ile dağıtmak için değil, bu kişilerin etrafında koruma çemberi oluşturarak, bu fikrin ifade bulmasına yardımcı olmak ve bu toplanmayı suistimal etmek isteyecek "dış mihrakların" içlerine karışmasını önlemek için... Polisin armasındaki yazıdan bu sonuç çıkıyor...

Önce sadece gaz ve toz bulutu vardı...

Evet, toplumsal bir kırılma noktasındayız. Bu olanlar elbette ki unutulmayacaktır. Neyin nasıl olması gerektiği ve nasıl olmaması gerektiği konusunda hızlandırılmış bir kurstan geçmiş olduk. İlk sınavımızı da önümüze konacak ilk sandıkta vereceğiz tüm ulus olarak.

Fanatik futbol takımı taraftarı gibi, babasının siyasi görüşüne devam edecek bir nesil yok artık...
Kaldı ki futbol fanatizmi bile kabuk değiştirdi... Ortak paydalar söz konusu olunca birleşmesini de bildi...

Tüm toplum olarak da, ortak paydalarımız konusunda, tüm baskılara rağmen, birleşerek hareket edebildiğimizi gördük... Bunu geliştirerek devam ettirmek zorundayız.

Biz ve onlar diye bir şey kabul edilemez.

Tercihlerimizi belirleyen bilgi birikimini, bunları "öğrenmesi engellenmiş" kişilere de iletebilirsek, ve yine de tercihlerinde özgür kalmalarını sağlayabilirsek, doğru olan eninde sonunda hak ettiği değeri kazanacaktır.

Bu ülkede onyıllardır eğitimden yargıya, ordudan kamu kurumlarına, devletin hemen her kurumunda yapılan kadrolaşmalar sonucunda, başka bir yönetim biçimi isteyen insanlar, toplumun tamamına ters düştüğü halde, uzun süredir hükumet ettikleri için, artık kendilerini vazgeçilmez tek seçenek olarak görmeye ve işin başında marjinal açıklamalar olarak görülen görüşlerini, tek tek ama sezdirmeden, ama zorla empoze etmeye başladılar.

Duble yolundan makarnasına, inanç sömürüsünden bu ülke ile hesabı olan herkesle iş birliği içine girilmesine kadar, her vesileyle popülasyonunu artırmayı beceren bu kadro, kitlelerin önüne koyduğu havuç(lar)la aslında sadece kendi ajandasını takip ediyor...

En son gelinen nokta, "böl yönet"tir. Bugün Müslüman - laik, yarın laik kesimi kendi içinde içki içen - içmeyen şeklinde devam edip gidecektir bu senaryo...

Görülmesi ve altı çizilmesi gereken, toplumun hiç bir kesimi arasında "aslında" bir problem olmamasıdır. Nasıl olabilir ki, şimdi ben, güncelin doruk noktaya tırmandığı senaryo için konuşuyorum, kalkıp 13 yıldır oturduğum mahallemde penceresine bayrak asmamış olan komşumun kapısına mı dayanacağım... Ya da o mu gelecek bana seni camide görmüyorum diye... Olabilir mi böyle bir şey...

Birlikte yaşamayı bu kadar zamandır becerdiğimize göre, bundan sonrası için de bu durumu geliştirmekten başka yolumuz yok...

Yakın zamanda yaşanan polis şiddetine, gaz kullanımına, 45 derecelik açıya vs hiç girmiyorum...
Bunlar adli konular. Eninde sonunda yasal olarak, en başındaki karar veren merciye dek elbet gereği yapılacaktır.

Algılarımızın ve dikkatlerimizin daraldığı bir çağda (bkz. 6 saniyelik vine videoları) şimdilik kaydıyla 2 haftalık yorucu ve uzun sayılabilecek bir dönem geçirdik, geçirmekteyiz...

Bu süreçte rahat koltuklarında olsalar da yıprananlar oldu, benim gibi... Ama en çok alanlarda, sokaklarda kan ve ter içinde mücadele eden arkadaşlarımız oldu... Ve yoruldular!

Sadece şunu hatırlatmak istiyorum: "Bir şeyler değişiyor!" Mesele kışla, o, bu, şu değil. Bakış açısı...
İnsanların, bütün toplumun, evrilmesinin önünde hiç bir güç duramaz... An itibariyle negatif bazı gelişmeler bile olsa, karamsarlığa kapılmaya değil, önümüze bakmaya ihtiyacımız var...

Her şeyin olduğu gibi bu yazının da bir sonu olmalı değil mi :)

Ekleme yaparsam haberdar ederim...

Sevgilerimle!


*
ORAN – ORANTI

A. ORAN
a ve b reel sayılarının en az biri sıfırdan farklı olmak üzere, ye a nın b ye oranı denir.

•** Oranlanan çokluklardan ikisi aynı anda sıfır olamaz.
•** Oranın payı ya da paydası sıfır olabilir.
•** Oranlanan çoklukların birimleri aynı tür olmalıdır.
•** Oranın sonucu birimsizdir.

B. ORANTI
En az iki oranın eşitliğine orantı denir. Yani oranı ile nin eşitliği olan ye orantı denir.
Bu orantı a : c = b : d* biçiminde de gösterilebilir.

ise, a ile d ye dışlar, b ile c ye içler denir.