Durun hemen siyasi bir anlam çıkartmayın :)
Gerçekte bu da bir politik görüş olma yolunda ama ilk akla gelen değil...
Dünya varsa biz de varız.
Son günlerin popüler sloganlarından bir de bu.
Dünyanın ekolojik dengelerindeki bozulmaların tetiklediği insan mahsulü tehlikeleri henüz zaman varken en aza indirmek için başta sivil toplum örgütleri olmak üzere, sevindirici bir şekilde toplumun her kesimine giderek yayılan bir alışkanlıklar silsilesi. Bir hayat biçimi.
Ve tabi giderek bir sektör...
Temelde Kyoto Protokolü çerçevesinde tüm dünyada sera gazlarının oluşmasını sağlayan salınımın mümkün olduğunca engellenmesi esasına dayalı olan bu yaklaşım, beraberinde yeni (aslında 30 yıllık) bir dünya görüşü de getiriyor...
Ekonomik parametrelerin neredeyse her gün değişkenlik gösterdiği ülkemizde ise durum ilk etkisiyle pazarlanmaya çalışılıyor ki toplumumuzun her kesiminin yıllar yıllardır yapmaya zaten alıştığı bir şey: Tasarruf.
Ancak ilginç bir şekilde insanımızın bir özelliği daha var; savurgan olması...
İkisi bir arada nasıl oluyor? Oluyor işte...
Bu kadar GSMH ile bu kadar kredi kartı, bu kadar cep telefonu, bu kadar arazi aracı başka ülkede yoktur. Sanmıyorum.
Bizlerin esasen özümsememiz gereken konu, faturaları azaltma yolları bulmanın ötesinde kaynakların gerektiği gibi kullanılması.
Enerji, su, hava, çevre, insan gücü... Örnekleri ve çeşitleri çoğaltılabilir ama özünde her şeyin kaynağını idareli kullanmak.
Bu şuna benzetilebilir. Bir kova suyumuz kaldı, bunu 3 nesil daha kullanacak...
Yandaki linklerden "suyunu boşa harcama"ya da atıfta bulunalım yeri gelmişken.
Ülke boyutunda, makro düzeyde yani, enerji ve kaynak tüketme politikaları, belli başlı avrupa birliği şablonlarına uygun olarak hazırlanmaya çalışılıyordur belki. Ama çoğunun uygulaması yok maalesef.
Çünkü beri yandan, doğal gaz alımında belli sözler veriliyor, başka ülkelerin nükleer atıklarının temizlenmesi için bu toprakların kullanılabileceği sözleri verilliyor, batılı ülkelerin yok etmek için çare aradığı devrini tamamlamış teknolojilerin enerji açığımızı kapatması için tek çare olduğu gösteriliyor ve bunun finansmanı için kredi kullanılıyor...
Ve saire...
Sevgili dostlar. Un, şeker, yağ hikayesindeki gibi;
Güneşli gün sayımız yüksek.
Rüzgar debimiz yeterli.
Ve daha bir çok doğal kaynak açısından Türkiye kendine yeter durumda.
Şu çöp postalarda gezen bor madenimizden de söz etmiyorum.
Başımızı kaldırdığımızda görebildiğimiz, hissedebildiğimiz kaynaklarımızı doğru kullanmaktan söz ediyorum.
Yanı sıra bireysel kullanımlarda, basit önlemlerle daha az harcayabileceğimiz kaynaklarımızdan söz etmek istiyorum.
Bu türden basit matematiği hayatımıza sokabilirsek, sonucundan gelecek kuşaklar da faydalanabilecek.